|
KUŞ BAKIŞI
Senin bakışın sevgilim
Senin bakışın
Bulutlarla yanak yanağa gezen kırlangıç
Uçurumların anlamını bilen albatros
Yağmurlu günlerde güneş devrimi yapan güvercin
Senin bakışın
Telefon kulübesinde sesimle sevişen kumru
Gök gürültüsünün üstünden geçen turna
Emeğin kavgasına kanat veren kartal
Senin bakışın sevgilim
Senin bakışın
"Çok uzaklara gitmeliyim kendimi bulmak için" diyen leylek
"Uzaklara gidersen yitirirsin yakınındakileri" diyen serçe
Baştankara, içimdeki yaz bahçesine dadanan
Sevgilim senin bakışın
Kısa otlara uzun dalların öykülerini anlatan çalıkuşu
Çocukluğumun şeytan uçurtmalarıyla yarışan saka
Aynanın önünden yavaşça geçen tavuskuşu
Sevgilim
Işığın yırtıldığı yerde gökyüzünü bekleyen ispinoz senin bakışın
Gökdelenin bodrumunda yuvasını arayan tarlakuşu
Odun kafalıları hırpalayan ağaçkakan
Sevgilim
Savaş gemilerinin üzerine yağan martı senin bakışın
Senin bakışın
Geceyi, seviştikçe kanadı kanayan geceyi
Boşluğun ışığıyla aralayan yabankazı
Gerçeküstü pelikan
"Yakaladığım en büyük balık sensin sensin"
Diyen yalıçapkını senin bakışın
Sevgilim
Senin bakışın
Konduğu ağaçlara bir bir sarıldığım ardıçkuşu
Sürüden erken ayrılan bıldırcın
Cerenin sırtında uyuyan keklik
Sevgilim
Senin bakışın yağmur kuşlarının nem bolluğu
Yıldızların felsefesini bilen kukumav
Cennet papağanı, yatağımda gökkuşağını uyutan
Kuşların müzik öğretmeni bülbül
Senin bakışın
Ezilenler baş kaldırdıkça sevinçle öten kızılgerdan
Sinema karanlığında dudak çırpan İstanbul kuşu
Öyle bir kuş varsa eğer
Geceyle gündüzü tüylerinde eşitleyen saksağan
Sevgilim
Senin bakışın
Mutsuzluğa gagasıyla gülümseme biçen kayaşakrağı
Yaprakta çimene haber götüren ötleğen
Van Gölü'ne gölgesi vuran atmaca
Aladağlar'da iç geçiren şahin
Senin bakışın
Denizcilerin unuttuğu bahri
Gemicilerin unuttuğu suyelvesi
Sevgilim
Hiç unutamadığım yelkovankuşu senin bakışın
Yüzümdeki gökyüzü
Bakışlarındaki kuşlarla tanıdı kendini
Sevgilim senin yüzün
Senin yüzün
Eski kuşların seyir defteri
FLORA
göllerimi bırakıp denizlerine gelirim
sevişmek için seninle
Flora, çağlayanın karnında çırpınan kayık
isteğin masalı
tenime dağılan mıknatıs
yüzükoyun yatmasan göremezdim
sırtında bir bahçıvanın makas izleri
Sevdalılar Parkı'nda ağır yaralı
dudakların boynumun altında patlayan
yavru papatya
sokaklar bile göç ediyor Flora
saatler ıslanıyor
Tamburi Cemil Bey çalıyor seni anımsatan şarkıları
kente kanadı kırık melekler yağıyor
sevdamız yüksekten uçurdu bizi
sevdamız, siste dolaşan tavuskuşları
biz sevişirken ölmeliyiz Flora
köprülerin üzerinde, çatlayıp bizi ikiye bölen
erimiş bilgisayarlar bulmalılar çöp kutumuzda
oyuncak mağazaları için soygun planları
tahtlar, somun altından
biz sevişirken ölmeliyiz Flora
birileri haber vermeli bunu muhabbet kuşlarına
KANAT TERZİSİ
her şeyi
anladılar
sevgilim
seviştiğimiz
yatakta
unutulmuş
bir çift
kanat
bulunca
terzilerine
gidiyor
kentteki
kadınlar
kendilerine
kanat
diktirmek
için
o günden
beri
YALNIZCA KANATLARINA GÜVEN
aşkımız bir gün uçup giderse aramızdan sevgilim
sırt çantalı bir duman gibi
bir melekle çarpışan kelebeğin kanadından dökülen toz
bir çağlayanda sürüklenen bir dal parçası gibi
istemediğimiz yerlere giderse aşkımız
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
kendi yarattığımız boşluğun ucunda
sıkı sıkı tuttuğumuz bir kapı koludur yaşam
ve aşk, en derin kuyumuza düşen keman
yürüdüğümüz yollar daralırken
çökerken altımızdaki merdivenler
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
sevdalılar bilir
bir kuş yağmurudur ilkbahar
sevmeyi beceremeyenlerin koyduğu yasaklar
çözülüp gider çocuk gölgelerinde yazın
ve ağzımızın içinde dağılır aşk
sapsarı bir şeker gibi erirken sonbahar
bitmeyen bir kıştan söz açılırsa sevgilim
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
elimi uzattığımda sana gemileri göstermek için
dümende kan kokusuyla bayılmış bir kaptan
ateşin yüreğine sürüklenen bir ülke ufukta
ve çekirge sürüleri yolcu bavullarından çıkan
sevgilim
dökülürken tüyleri
savaş uçaklarına çarpan güvercinlerin
her gün değişen atlasların içinde tara saçlarını
ve yalnızca kanatlarına güven
götürürlerse bir gün beni ellerim iplerle bağlı
şiirlerimin bilmediği yerlere ve hiç kimsenin
alnımdan fırlayacak göçmen bir kuş gibi dur
dünyanın paslanmış sırtında
ve bensizliğe havalanırken
korkma sevgilim
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
BARIŞ NEDİR SEVGİLİM
barış nedir sevgilim
biliyor musun
bir köprü müdür üstüne gölgeler düşünce çöken
halka açılamadan batan bir şirket
iki savaş arasında verilen çay molası mıdır barış
yoksa
hurdacıya söylediği son sözler mi
bisikleti vurulan bir çocuğun
söyle sevgilim
Einstein'ın Roosevelt'e yazdığı mektup mudur barış
Lozan'dan gelen telefon mu Mustafa Kemal'e
çöplerini bilimin süpürdüğü bir sokak mıdır barış yoksa
söyle sevgilim
de ki
tünediği balkon uçuruma düşen yavru bir kuştur barış
saatçiyi hapse attıkları için kurulamayan bir meydan saati
ayağımızdaki paslı çiviyi bacağımızı keserek çıkaran bir
melek
de ki
aptalların türküsü
oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış
dişleri sökülmüş Asya kaplanıdır kapitalizmin sirkinde
de ki sevgilim
içine bayat pil konmuş el feneridir barış
fosforlu izleridir bayrakların üzerinde gezen salyangozların
barış düşsel beyaz buluttur bir kaleye çarpıp dağılan
kör bir toplumun tehdit dolu yazılarla kirlettiği bir defterdir barış
kendinde bulamayıp başkalarında aradığıdır insanın
barış
halkının üzerine devrilen bir devlettir zor dönemeçlerde
açılmadığı için posta kutusunda ölen bir mektuptur barış
patlayıp seyircileri öldüren bir futbol topudur son dakikada
bunların hiçbiri
hiçbiri değilse barış
söyle sevgilim
savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bi' sözcüktür
şu dillerden düşmeyen barış
KAR ALTI YALNIZLIĞI
trafik polislerinin dişlerine ceza kestiği
Nasrettin Hoca hızında yol alırken gülüşün
yüzümü yıkıyorum imamın abdest suyuyla
suçumu kabulleniyorum yani arabesk dinledim kırarak caz plaklarını
genelev ışıkçısı Louis Armstrong
fareli köyün kavalcısı bendeniz
ve kapak kızı pozunda taşra kasabalarının kar altı yalnızlığı
el yazması
buğu
ve pas
elele resmimize büyüteçle bakarak parmak uçlarında fosfor izi aradım
bulsaydım yırtacaktım
taşınmış karıncaların çalışma kampı tırnaklarından
uçup gitmiş yüreğine " PIR PIR YASAK " levhaları asarak
sen salınca çekirge sürülerini üstüme
BÜTÜN İTFAYECİLERİN DERİN UYKULARA DÜŞTÜĞÜ SAAT
bütün itfayecilerin derin uykulara düştüğü saat
sen çalgılı çengili
sen çırılçıplak
son sigaram söner sönmez kadınım
şiirden kıskandığım
nazardan sakladığım
gözün aydın hadi uzanmışsın yanıma
saçımın ipek yoluna bir el kibrit çakmışsın
ben cayır cayır
ben çırılçıplak
bu oda dişlenmiş yasemin kokuyor hayret doğrusu
övünmek gibi olmasın çiçeklerden anlarım
eee az çiçek koklamadım ben aşklara gide gele
bak bu sen çiçeği
bak bu ben çiçeği
armudun iyisinden de anlarım orasını karıştırma
ama aklımın lodosu poyraza seninle döndü kadınım
açık deniz kuşlarım seni yurt bildi daha uçmadan
dur bir dakika
işitiyor musun
bu ne bu, deprem sesi mi
göktaşı mı
mutluluğa attığımız düğümü mü çözüyorlar yoksa hay allah
bütün itfayecilerin derin uykulara düştüğü saat
biz afrika yangını
biz çırılçıplak
çarşaflar buruş buruş yaz kış dört mevsim
hastasını şaşırmış virüs gibi aramızda aşk
evet eminim, bu oda dişlenmiş yasemin kokuyor
bir ağzının kıyısında çiçekler büyütmüş bizden habersiz
sus kadınım sus bir şey söyleme
biliyorum
bu ayırılık kokusu başkasının olamaz
zaten ipe sapa gelmez bir aşktı bizdeki
noktasız virgülsüz kural dışı
yolunu beklerdi el değmemiş kızlar bir dışarı çık
orospular adına ağlardı akşamlar kırmızı kırmızı
seni okşarken
uzdağlarının eridiğini duyardım Kuzey Kutbu'nda
başıbozuk bir aşktı yağmur sızım yani bizdeki
nerde akşam orda sabah
ustura ağzı bir aşk için yaşadık
sabahları hiç sevmezsin ya, bak sabaha az kaldı
son kez ağart elini
geceyi bir çeyrek uzat
ona göre sevişelim kadınım
yarınsız günaydınsız çılgınçıplak